İnsanoğlu çağlar boyunca hep bir sosyal yaşantı arayışı içinde olmuştur. Ki insan doğası gereği sosyal yaşamak zorundadır. İnsan, doğduğu anda beyni boş bir kap gibidir.
Hayvanların beyniyle kıyaslayacak olursak; hayvanlar doğduğu andan itibaren hayatta kalma güdüleri, yeme içme, cinsellik, üreme, tehlikeden kaçış gibi birçok yaşamsal fonksiyonu adeta bir harddiske yüklenmiş gibi hazır olarak yüklü gelir. O yüzdendir ki, hayvanlar, yaratıcı tarafından tanımlandığı coğrafya dışında başka coğrafya da yaşaması neredeyse imkânsızdır. Örneğin; bir kutup ayısının çölde yaşamına devam etmesi imkânsız gibidir, çünkü doğduğu andan itibaren her şeyiyle yüklü gelir ve farklı ortamlara adapte olacak özellik tanımlana gelmemiştir. Fakat insan beyni böyle değildir. İnsan beyni doğuştan boş olduğu için insan doğduktan sonra öğrenme ve tecrübe etme yoluyla beynini doldurur. Öğrenme süreci en küçük aile topluluğundan başlar ve geniş toplumlara kadar geniş bir yelpazede gerçekleşir. Sosyolojide sosyalizasyon terimi de tam bu anlattığım konuyla ilgilenir. Özetlersek, insan bir topluma bir sosyal dünyaya ihtiyaç duyar. Sosyal dünyada var olur. “Yalnızlık Allah’a mahsustur” sözü de kısaca bu durumu açıklar niteliktedir.Sosyal Medya Bireyleri Yalnızlaştırıyor Mu?
İnsanlık, yaratıldığından beri ilkel çağlardan modern çağlara uzanan süreçte birçok çeşitli evrelerden, farklı dönemlerden geçerek bugüne gelmiştir. Öğrenme ve düşünebilme yetisiyle, her zaman üstüne koymuş, bilimim ışığında ihtiyaçlarının doğrultusunda teknolojik icatlar ortaya çıkarmıştır. Her gelişme bir sonraki gelişmeye basamak olmuş, bugünkü teknolojik dünya yaratılmıştır.
Her gelişme ve yenilik, günlük hayatımıza kolaylık, pratiklik ve hız kazandırmıştır. Fakat yalnızca bunlarla sınırlı kalmamış, gelişmeler zaman içinde insanoğlunun kültürel yapısını da etkilemiştir. Kültürel değişim, durumsal aksiyonuna göre yozlaşma, kültürlenme, kültürel şok gibi sosyolojik tanımlar ortaya çıkmıştır. İnsanlık kendini geliştirdikçe aynı zamanda değişmiştir.
Bugün gelinen noktada teknoloji gelişimini hızla sürdürürken, internet teknolojileri hayatımızın vazgeçilmez bir parçası, yaşamın bir zorunluluğu haline gelmiştir. Özellikle internetin mobil teknolojilerle tanışması, insanlar arasında yeni bir iletişim biçimini ortaya çıkarmıştır. Sosyal paylaşım ve iletişim yazılımlarıyla da desteklenen bu internet teknolojileri toplumun iletişim biçimini de değiştirmiştir.
Sosyal medya ve türevlerinin ortaya çıkmadığı zamanlarda insanlar yüz yüze iletişimi tercih eder, toplum içinde sosyalleşirlerdi. Fakat bugün herkes yalnız başına sosyalleşmeyi tercih etmektedir. İnternet dünyasında kendi arzu ettiği kişiliği ortaya çıkararak, hayalindeki karaktere bürünerek, sanal dünyanın arkasından insanlarla iletişime geçmektedir.
Yeni nesil sanal dünyanın içinden gerçek dünyayı algılamaya ve anlamaya çalışırken, yeterince sosyalleşemediği aşikârdır. Gerçek dünyayla yüzleştiğinde ise bocalama ve özgüven eksikliğine giden psikolojik süreç, akabinde yeniden sosyal dünyaya kaçışı da tetiklemektedir.
Geleceğin eskisi gibi olmayacağı tüm çıplaklığıyla ortadadır. Bugünün çocukları yarın toplumu yönlendiren ve yöneten bireyler olacaktır. Anlaşılan bu sosyal yalnızlığımız katlanarak artacaktır. Eskiye dönüş ne kadar gerçekleşir, ya da gerçekleşir mi orası muamma. Fikrim o dur ki; insan doğası gereği yine insana ihtiyaç duyacaktır. Doğayı, kusurlu mükemmelliği sevecek ve bu yönde bir dönüş olacaktır.