Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hiçbir Şehidimizin , Gazimizin Tek Damla Kanı Boşa Gitmiyor
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin konularda çeşitli açıklamalarda bulundu. İşte o önemli açıklamalar...
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında konuştu. Erdoğan, CHP lideri Kılıçdaroğlu'na da yanıt vererek, " O gece bu ülkenin cumhurbaşkanı sabaha kadar görevinin başındaydı. Ertesi gün erken saatlerden itibaren de hiç ara vermeden cumhuriyet tarihinin liderler düzeyindeki telefon diplomasisini yürüterek görevine devam ediyor." dedi. Yunanistan'ın göçmenlere karşı takındığı tavra da değinen Erdoğan, AB'yi sert bir dille eleştirdi. Erdoğan, "Hemen şurada mültecilerin akınında AB kalkıyor 350 + 350 milyon avro olmak üzere para yardımı, işte bunun yanında bot silah asker göndermeye hazırız diyor. Peki 10 yıldır 4 milyon mülteciyi topraklarında barındıran Türkiye’ye böyle bir destek verdiniz mi?" dedi.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.
Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:
"HİÇBİR ŞEHİDİMİZİN, GAZİMİZİN TEK DAMLA KANI BOŞA GİTMİYOR"
Sözlerimin hemen başında bin yıldır kanlarımızla sulayarak vatan toprağımız bu topraklarda hür bir şekilde yaşayabilmemiz, bayrağımızı dalgalandırabilmemiz, ezanımızı semalarımızı yankılatabilmemiz için hayatlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle yad ediyorum. Terörle mücadelede 40 yıla yakın sürede verdiğimiz binlerce şehidimize Suriye’de malum yenileri ekleniyor. Son olarak İdlib’de rejimin saldırısında hayatını kaybeden 36 askerimizin de aralarında olduğu nice canlarımızı toprağa verdik. Şehitlerimizin şehadetleri mübarek olsun diyorum. Bin yıldır olduğu gibi bugün de hiçbir şehidimizin, gazimizin tek damla kanı boşa gitmiyor. Bu mücadeleyi hedeflediğimiz şekilde başarıyla sonuçlandırdığımızda büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda tarihi adımlar atmış olacağız.
"KAVRAYABİLMEK İÇİN ÖNCE SAĞLAM BİR İMANA İHTİYAÇ VARDIR"
Şehadet nedir? Şehit kimdir? Gibi soruların cevaplarını bilmek gerekiyor. Bunlar da sıradan eğitimden kariyerden falan geçmiyor. Bu soruların cevaplarına ancak yüreğinizde ülke ve millet sevgisi varsa kalbiniz şehadet özlemiyle yanıyorsa, zihniniz pak ve berraksa vücudunuzun her zerresinde hissederek ulaşabilirsiniz. Konuşmamda da ifade etmiştim. Kuran-ı Kerim’de şehit, kimi yerde şahit, kimi yerde örnek kişi anlamlarında tam 56 kez tekrarlanıyor. Bu ayetlerden üçünde ise doğrudan doğruya ‘şüheda’ ifadesine yer veriliyor. Hiç şüphesiz şehitlikle ilgili en önemli müjde Bakara Suresi’ndedir. “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Zira onlar diridirler, siz farkında değilsiniz” Kavrayabilmek için önce sağlam bir imana ihtiyaç vardır. Peygamber efendimizin çeşitli hadislerinde şehidin bütün günahlarının affedileceği, cennetteki makamını göreceği, cennete ilk girenlerden olacağı gibi müjdelere rastlıyoruz. Bu tablo bize ülkemizin ve milletimizin bağımsızlığı, onuru, güvenliği için mücadele ederken can veren herkesin özellikle de cephede son nefesini veren askerlerimizin şehit olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösteriyor.
'ŞEHİTLER TEPESİ' YANITI
“Şehitler Tepesi boş kalmayacak” sözünü anlamak için de imanın yanında, bağrından çıktığınız toplumun kültürünü bilmeniz gerekir. Hâlâ ısrarla “şehitler tepesi boş kalacak” diyen kişi bu ülkeyi düşmana teslim etme peşinde demektir. Tabi 15 Temmuz’da milletimiz sokaklarda şehit olurken mücadeleden kaçan, tankların arasından sıyırıp ondan sonra belediye başkanının konutunda veya bir başka evde kahvesini yudumlayanlardan bu millet de şehadet yolunda gitmek gibi bir şey olmaz. Bu tipler bize dönüp “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” derken, mesela Amerika’ya, Rusya’ya Avrupa ülkelerine asla böyle bir soru yöneltmiyor. Çünkü bunların gözünde ülkemizin yürüttüğü mücadelenin zerre kadar dertleri yoktur. Suriye tartışması ülkemizdeki beşinci kol faaliyetlerinin nerelere kadar uzandığının en somut göstergesidir. Bunlara en güzel cevabı aslında şehitlerimiz, gazilerimiz, şehit yakınlarımız ve milletimiz veriyor.
Bir şehidimiz, “Sizden ricam sakın Suriye’de ne işimiz var diyenlerden olmayın. Gittim, gördüm. Tam da olmamız gereken yerdeyiz” mesajını verirken karşımızdaki zihniyetin sefaletini tasvir ediyorum. Bir şehidimizin babası bakın ne diyor? “Soğan patates dediler, ekonomimize saldırdılar. Biz o soğanı yemeden yaşarız ama vatansız yaşayamayız” diyordu. İdlib şehitlerimizden birinin ağabeyi cenaze merasiminde “Canımız feda olsun yeter ki vatan millet sağ olsun. Ezanımız dinmesin bayrağımız inmesin. Başka bir derdimiz yok bizim” diyerek metanet gösteriyordu. Bölgede görev yapan kahramanımız, devre arkadaşına “ Sen demiyor muydun? Köpek gibi yaşamaktansa aslan gibi ölmek evladır diye. Bu iş şu aşamada bitirilmezse oyun büyük. Sana vasiyetimdir olur da görüşmemiz mahşere kalırsa bizi bahane edip kaos çıkarmaya çalışan o conconları cenazeme sokarsan hakkımı helal etmem” mesajını gönderiyor.
"ASLINDA ÜLKEMİZE OLAN KİNİNİ KUSUYOR"
Ben “Şehitler Tepesi boş kalmayacak” dedim, diyorum, diyeceğim. Tabi bunlar onurlu tavırlar. Fakat hayatta “Biçbir laftan tiksinmedim şehitler ölmez vatan bölünmezden tiksindiğim kadar” diyenlere bir şey ifade etmiyor. Çünkü bu zihniyet “bugün Suriye’ye savaş açsak banko Esad’ı tutarım” diyerek karşımıza sürekli terör örgütlerinin tezleriyle çıkarak yerini yıllar önce zaten belli etmiştir. Kimin nerede olduğunu çok dikkatle takip etmemiz lazım. Bay Kemal’in yeri bellidir. Bay Kemal’in yeri ne vatandır, ne millettir. Onun yeri Esed’in yanıdır. Bir de onu tavsiye ediyor ya buyur sen git. Zaten yanında da bay monşerler var. Güzel bir yolculuğu gerçekleştirirsin. CHP Genel Başkanı'nın hezeyanlarına cevap vermek gerçekten ağrıma gidiyor. Bir yere kadar siyasetin cilvesi kadar tahammül etmek mümkündür. Ama artık mesele doğrudan istikbalimize saldırı noktasına gelmiştir. Kendisi bizi tahrik ettiğini sanarken, aslında ülkemize olan kinini kusuyor.
" O GECE NEREDEYDİNİZ DİYE SORUYOR... MADEM MERAK EDİYOR SÖYLEYEYİM"
Zaman zaman Kılıçdaroğlu’nun ülkemizin Suriye meselesinden Akdeniz’deki politikalarına kadar hayati politikalarının söz konusu olduğunda söylediği sözleri acaba kimler keyifle dinliyordur diye merak ediyorum. Önümüzdeki fotoğrafa baktığımızda cevap hemen karşımıza çıkıyor. Mesela Esed, tarifsiz bir şekilde takip ediyordur. Hafter, alkışlayarak dinliyordur. PKK’sından FETÖ’süne kadar tüm terör örgütleri Kılıçdaroğlu’nu şükranla izliyordur. Amerika’daki Avrupa’daki Rusya’daki İran’daki bazı çevreler takdirle takip ediyordur. Bu zatın ağzından ülkemizin ve milletimizin menfaatlerini savunma anlamında tek kelime çıkmazken her sözü ve tutumuyla karşımızdakilere destek veriyor. Bu zat, dün de çıkmış kürsüne o gece neredeydiniz diye soruyor. Madem merak ediyor söyleyeyim. O gece bu ülkenin cumhurbaşkanı sabaha kadar görevinin başındaydı. Ertesi gün erken saatlerden itibaren de hiç ara vermeden cumhuriyet tarihinin liderler düzeyindeki telefon diplomasisini yürüterek görevine devam ediyor. O gece bu ülkenin Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, diğer bakanlarımız, MİT Başkanımız ve diğer tüm sorumlular görevlerinin başındaydı. Genelkurmay başkanı, Kara Hava Kuvvetleri komutanı, diğer tüm komutanlar görevinin başındaydı. TSK’nın tüm mensupları görevinin başındaydı. Sağlık kurumlarından güvenlik birimlerimize kadar herkes görevinin başındaydı.
Kılıçdaroğlu CHP Genel Merkezi'nde kahve içip televizyon seyrederken, ülkeyi yönetenler şehitlerimizin kanını yerde bırakmamak için canla başla çalışıyordu. Benden telefon bekliyormuş. Eğer çok merak ediyorsan nasıl ki sayın Bahçeli ile telefon diplomasimizi yürüttük. Nasıl ki Meral hanımla bunu görüştük. Karamollaoğlu ile görüştük sen de arardın gerekli bilgiyi verirdik. Cumhurbaşkanlığı makamı seni arayacak bilgi verecek, bu bir defa protokol anlayışına da sığmaz. Sen ara, niye aramıyorsun?
Hatay Valimizden İletişim Başkanlığına bakanlığımıza kadar her seviyede bilgiler milletimizle paylaşılmıştır. CHP başındaki zat o sırada kim bilir hangi sinsiliklerin peşinde olduğu için kimin çalıştığını takip edememiş olabilir. Ama milletimiz her şeyi başından sonuna kadar izlemiş, takip etmiştir. Bir yandan Esed’le dans eden, öteki tarafla “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” diyen, beri tarafta niye diplomasiyi kullanmıyorsunuz dokundurması yapan kişi Türkiye’nin çıkarları nerede göremez.
"HİÇBİR GÜÇ ÜLKEYİ VE MİLLETİ MAHVEDEMEZ"
Ülkemizin haklarını savunmak için dünyanın dört bir yanını nasıl hallaç pamuğu gibi attıysak bugün de her yere gitmekten imtina etmeyiz. Türkiye dün Çanakkale’de de emperyalistlere karşı mücadele ediyordu, bugün Suriye sınırında da emperyalistlere karşı mücadele ediyor. Kılıçdaroğlu, Gazi Mustafa Kemal’in vatan toprağı olan Çanakkale’yi savunduğu dönemde İdlib’in de vatan toprağı olduğunu bilmiyor. Yolu Çanakkale’ye düşerse İdlib doğumlu şehitleri belki utanır da yüzü kızarır. Türkiye bir asır önceki o destanları sadece cephede düşmana karşı savaşarak değil, aynı zamanda bu destekçileri hüsrana uğratarak da kazanmıştır. Atatürk, nutkunda cepheleri görünüşteki cephe ve iç cephe olarak ikiye ayırıyor. Asıl cepheyi bütün ülkenin aynı fikir ve kanaat de kurduğu iç cephe olarak gören Atatürk, görünüşteki cepheyi de ordumuzun düşman karşısında sergilediği gücü olarak görüyor. Gazi Mustafa Kemal’e göre iç cephe çözülmediği sürece, hiçbir güç ülkeyi ve milleti mahvedemez. Yine gazinin ifadesiyle, “Düşmanlarımız bizi içten yıkmaya çalışıyor. İçimize kadar sokulabilen bozguncu mikropların ajanların varlığını iddia etmek yerindedir” Kılıçdaroğlu ve ekibi, ülkemizin iç cephesine, doğrudan kardeşliğine saldırıyor. Bunu da tamamen kasıtlı bir şekilde yapıyorlar. Dün olduğu gibi bugün de verdiğimiz mücadelede hem sahada zafere yürüyeceğiz ülkemizi hedeflerine ulaştıracağız. Esasen bu zatın gönlünün başka yerlerde olduğunu biliyoruz. Mevcut tutumuyla, Esed’in Suriye’de İsrail’in Filistin’de yapmaya çalıştığı insansızlaştırma politikasına destek veren bir yerde durmakta.
"BU İŞ BİRİLERİNİ ÖNE SÜRÜP ARKADAN KIS KIS GÜLMEK OLMAZ"
Türkiye’nin bu tarihi mücadelesini sürekli fitneyle iftirayla lekelemeye çalışan her kim olursa olsun haysiyetsizdir, onursuzdur, şerefsizdir, alçaktır, haindir. Bir insanın kendi ülkesine ve milletine böylesine derin bir kin beslemesi için ya geçmişte ağır bir travma yaşaması ya da daha başka bir çıkar hesabının pençesine düşmüş olması lazım. Sanıyorum karşımızdaki zatta her iki durum birden söz konusudur. Sürekli kendini bu ülkenin cumhurbaşkanı yerine koyarak ahkamlar kesiyor. Kılıçdaroğlu bu ülkenin yönetiminde sorumluluk istiyorsa kendisine bunu hemen göstereyim. Bu iş birilerini öne sürüp arkadan kıs kıs gülmek olmaz. 2023 yılında bu ülkede bir cumhurbaşkanlığı seçimi var. Yüreğin yetiyorsa çıkarsın meydana ‘ben ülkeyi yönetmeye talibim’ dersin. Milletten yetkiyi alabilirsen de söylediklerini yaparsın. Olay bu kadar basit. Ama o güne kadar bu zata düşen görev, sorumluluk sahiplerine destek vermektir. Bunu yapamıyorsa sükut etmesine razıyız. Yeter ki milletimizin acılı yüreğini karartmasın, sinirlerini germesin, tepesini attırmasın.
"SAVAŞMAK İSTEMEYEN BİR ÜLKE OLDUĞUMUZU İSPATLADIĞIMIZA İNANIYORUM"
Suriye’deki durum yeni acılar, yeni trajedilerle giderek daha kötüleşiyor. Bugüne kadar rejim 3 bin 200’ün unsurunu, 160’a yakın tankını, çok namlulu roketatarlarını kaybetmiştir. Bizim savaşmayı bilmeyen değil, savaşmak istemeyen bir ülke olduğumuzu bir kez daha herkese ispatladığımıza inanıyorum.
Bu defa başaramayacak. Türkiye hem kendi güvenliği ve huzuru, hem de Suriyeli masumların hayatlarını kurtarmak için bilfiil sahaya çıkmıştır. Bu durum şayet İdlib’den ve diğer güvenli yerlerden çekilirsek teröristlerin doğrudan ülkemiz topraklarını hedef alacağının en somut ifadesidir. İstanbul’un Ankara’nın İzmir’in Antalya’nın Trabzon’un savunmasının Afrin’de İdlib’de Resulayn’da Kuzey Irak’ta hatta Libya’da başladığını hamd olsun milletimiz biliyor ve verilen mücadeleye sahip çıkıyor. Ne ülkemizi terör örgütlerinin eli kanlı rejimin ve onları destekleyenlerin insafına terk edeceğiz ne de mazlum Suriye halkını kendi başına bırakacağız. Sahada da diplomasi masasında da mücadelemizi sürdürerek Türkiye’nin sokulmaya çalışıldığı cendereden kurtaracağız. İşte o zaman önümüze yepyeni bir dönemin açıldığını göreceğiz. Türkiye’yi hedeflerine ulaştırana kadar bize durmak, dinlenmek haramdır. Mücadele zamanlarında 83 milyon biz biriz, beraberiz ve birlikte Türkiye’yiz ve biz birlikte güçlüyüz.
Futbol sahalarında bile milletimizin ülkesine, ordusuna, askerine verdiği destek bunun en güzel örneklerinden biridir. Bay Kemal farklı bir şeyler bekliyordu. Ama futbol sahalarının tribünlerinden ona farklı cevaplar geldi.
Anadolu toprakları sadece bugün değil, tarih boyunca her kökenden inançtan insana kucak açmış ve yurt olmuştur. 93 harbinden Balkan savaşlarına, oradan birinci dünya savaşı ve istiklal harbinden sonraki mübadelelere kadar son 1,5 asırdaki gelişmelerin ardından bu topraklara göç edenlerden oluşuyor. Son 30-40 yılda Bulgaristan’dan Kafkasya’ya kadar bölgemizde maruz kalınan zulümler ardından sayıları milyonu bulan kardeşlerimiz ülkemize gelmedi mi? Terör örgütlerinin ve zalim rejimin önünden kaçan 4 milyona yakın Suriyeli de aynı şekilde ülkemize sığınmadı mı? Bu ülkede hiç kimsenin evini yurdunu terk ettiği için topraklarımıza sığınanlara tahkim ve taciz etmeye hakkı yoktur. Bize düşen bu insanların yeniden evlerine dönerek huzur ve güven içinde yaşayabilecek iklimi oluşturabilmenin mücadelesini vermektir.
Sivilleri öldürerek, halksız bir devlet peşinde koşan rejimin katliamından kaçanlar Türkiye’ye yöneliyorsa bunun nedeni bizim vicdanımız, ahlakımızdır. 36 şehit verdiğimiz saldırının ardından Avrupa’ya gitmek isteyen mültecilere sınırlarımızı açma kararı almıştık. BM tarafından kabul edilen insan hakları evrensel beyannamesinin 14’üncü maddesi şöyle diyor. “Başka memleketlere iltica etmek ve bu memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkına haizdir” Bugün sınırları kapatan, bindikleri botu batırarak, vurarak geri göndermeye çalışan her ülke bunu çiğnemektedir. İşte Yunanlıların yaptığı. Botları şişleyerek batırıyor ve o botların içindeki yavruları anneleriyle beraber ölüme terk ediyor. Halbuki Yunanistan ikinci dünya savaşı yıllarında bugün kapılarını kapattığı coğrafyada sürgünde kurduğu hükümetle varlığını devam ettirmeye çalışıyordu.
1942 tarihli gazetede Nazi saldırılarından kaçarak Suriye’ye sığınan Yunanlılara yapılan yardımı gösteren şu fotoğrafı özellikle hatırlatmak istiyorum. Bu fotoğrafta yemek ve kıyafet dağıtılan çocuklardan birisi de belki Miçotakis’in büyükbabası ya da büyükannesidir. Türkiye Yunanistan’ın işgalle boğuştuğu bu dönemde kendisi de sıkıntı içinde olmasına rağmen gemiler dolusu gıda yardımıyla komşusuna destek vermiştir. Hatta aynı dönemde pek çok Yunanlı ülkemize de gelerek savaş bitene kadar huzur ve güven içinde yaşamışlardır.
Mültecileri denizde boğmaktan, kurşunla öldürmeye kadar her türlü yolu deneyen Yunanlı bir gün bu merhamete kendilerinin de ihtiyacı olabileceğini unutmamalıdır. Topraklarına gelen mültecilere saygılı davranmaya davet ediyorum. Hemen şurada mültecilerin akınında AB kalkıyor 350 + 350 milyon avro olmak üzere para yardımı, işte bunun yanında bot silah asker göndermeye hazırız diyor. Peki 10 yıldır 4 milyon mülteciyi topraklarında barındıran Türkiye’ye böyle bir destek verdiniz mi? Bunun kararını alabiliyorsunuz. Bugün bendeler, geliyorlar. Konuşacağız. Vermiyorlar, vermediler. Çünkü ikircikli davranıyorlar. Bunların tek yüzü yok, maalesef birkaç yüzü var. dürüst davranın ya. Verecekseniz verirsiniz, vermeyecekseniz vermezsiniz. Ama bizi aldatmaya kalkmayın. 40 milyar doları bu işte harcayan Türkiye evelallah bir 40 daha harcar.